Akınıtlar ve Esintiler
- gümrah
- 27 May 2023
- 1 dakikada okunur

Benliğimden bir haber zamanın ortasında bağdaş kurmuş oturuyorum. Saat mi kaç? Bilmem, tek görebildiğim akrebin yelkovanı yakalamaya çalışmaktan bitap düştüğü. Hem ne önemi var saatin kaç olduğunun hepimiz bir zamanda kalmadık mı, gözlerimizi bir an içinde karanlığa hapsetmedik mi? Son nefesimizi alalı bir hayli oldu, tek sayabildiğimiz gün ağarmaları artık. Duvarda titrek titrek ilerleyen, her bir ilerleyişinde tokat atar gibi ses çıkaran ince çubukların ne önemi var? Yüzyıllardır süregelen sorumluluğunu yerine getirememekten kızarmakta olan hatta koca bir göğü kızıllığına boyayan basit saatlere yeterince boyun eğmedik mi? Oysa tek yapması gereken akıntısında bütün kötülüklerimizi boğmamıza yardımcı olmaktı fakat o umarsızca yüz çevirip yalnızca akıp gitti. Bu sorumsuzluğu karşısında bize ise beklemeyi, sindirmeyi ve çıplak ellerle bir yığın birikmişlik nasıl boğulur bunu öğretti. Ama bak rüzgarlara öyle mi onlar, asla! Rüzgarlar… Kadim dostlarım benim… Kulaklarımı tıkamaktan bile aciz olduğum zamanlarda sert bir esintiyle bütün seslere sağır ettiler beni. Gözlerimi ayıramadığım saatlerden yine biraz öfkeli biraz da uyarıcı bir esintiyle göz kapaklarıma oturdular. Yüzüme uzanmaya korkan parmaklar arasından bile sıyrılıp şefkatle okşadılar yüzümü. Zamanın dünya üzerindeki bütün acılara merhem olma sorumluluğunu rüzgarlar tek başına sırtlanmış iken geçen saniyeler, dakikalar, saatler, günler ve bir ömür… Dünya üzerinde Tanrının verebildiği bizim ise yalnızca zamanı kavramakla onu yakalamakla heba ettiğimiz bir ömür… Sahi nedir bu insanların daha kendini bulamamışken ellerindeki saatlere bir duvar arama telaşı?



Yorumlar