top of page

karanlığın gölgesinden

  • mâhî
  • 22 Şub 2023
  • 2 dakikada okunur

“Kalbinde yerden göğe kadar uzanan bir boşluk oluştu,

ölümcül bir sessizlik ile perişanlık birdenbire tüm vücuduna kök saldı.”

...

Uzun zaman oldu gece çökeli üstüme, benim gözlerimeyse bir zerre uyku girmedi güneş silikleştiğinden beri. Karanlığın ortasındayım, farkındayım bir ay ışığı bile vurmuyor karanlık göz altlarıma. Rengim kaçmış, sararmayı da geçmiş beyazlamışım kendi halimde, morarmam yakındır sanıyorum. Bozuk cildim çeşitli illetler çıkarıyor başıma, kirden değil belki ama bir şeylerden kaşınıyorum. Yavaş yavaş çürüyorum kendi kimsesizliğimin içinde, yine de penceremin pervazındaki çatlaktan bir ışık göremiyorum yüzüme sızacak.


ree

Loş bu tenhada okuyup yazmaya çalışıyorum kendimce bir şeyler, hayata tutunmaya çalışıyorum. Günleri, ayları, yılları okuyorum ve bir ihtiyarın hikayesini kör bir köpeğin dostluğunda. Benimkini tarif edecek bir yalnızlık bulamıyorum, tekliğim bile tek başına kalmış bu kalabalık dünyada. Hüznümü benzeteceğim bir şair, kaybımı dile getirecek bir şiir yok okuduğum kadarıyla. Kafamdaki karmaşalar çözülmeyi dahi beklemiyorlar artık, gemici düğümlerimin arasından yabani otlar yükseliyor kökleri pek derin. Nicedir kimsenin duymadığı sesimi kendim bile unutmaya başlıyorum artık, kulaklarım zaten ruhuma üşüşen sineklerin vızıltısından başka bir ses duymuyor -bir de fısıltılarını, tanımadığım bir sesin. Yavaş yavaş deliriyorum sanırım, aklımı kaçırıyorum. Aklım bile istemiyor beni ve fırsat kolluyor kalın duvarlarımdaki fare deliklerinde. Benimse hiçbir fareyi kovalayacak süpürgem kalmamış, kedilerim atlayalı çok olmuş balkonlarımdan. Şanslıyım ki fareleri cezbedecek bir hüneri da kalmamış yaşadığım -yahut yaşadığımı iddia ettiğim- bu döküntünün. Yalnızca ben kalmışım, bir de şafak sayan nefeslerim.


Bir umudum olsa böyle olmazdı belki. Dallarını koparmasaydım zihnimin arka bahçesindeki ceviz ağaçlarının yahut bütün pencerelerime yapıştırmasaydım gazete kağıtlarını yüzümü yakan güneşten kurtulmak için, yani bırakmasaydım yaşamayı… Belki güzel bir evi olsaydı terk etmezdi umudum kalbimi. Sevgiye boyasaydım kalbimin duvarlarını ve kürk mantolu kadınların resimlerini assaydım, güzelce bir avizem olsaydı mesela ya da panjurlarım kaybetmeseydi tatlı kırmızı renklerini… Kitaplardaki ihtiyarlar gibi yanıma alır gözleri görmeyen bir rehber köpeğini ve kaçardım bu kuraklıktan. Gözlerimin yaşarabileceği başka çöller bulurdum, eğer umudum tutup götürseydi beni de beraberinden bu verimsiz toprağımdan. İnsan yaşadığı yere benzermiş, ben ise yaşadığım yeri kendime benzetiyorum. Büyük bir cezanın içinde yaşıyorum, farkındayım. Bulutlar kaçtı önce gözlerimin koyu toprağından, güneşler kaçtı yüzümden, hayvanlar ve böcekler dışkılamayı dahi reddetti içimde pisliklerin üzerine. Çiçeklerim soldu daha renklerini bile kaybetmeden ve ağaçlarım yapraklarını sakınmaya başladılar baharlarımdan. Bir yel esse nice kokular getirecek kim bilir bana, ancak rüzgâr bile kaçtı köyümden. İnsanlar gitti, dostlarım ve düşmanlarım. Duygular gitti, nefretlerim ve sevgilerim. Kaçmayan bir ben kaldım zaten. Kaçamayan demiyorum, kaçmayan ve ölüme yaklaştıkça öldürene bağlanan bir ben kaldım. Tanrının en büyük cezası görmezden gelmekti, tanrının yüz çevirdiği bu kuytuda tanrıya kafa tutan bir ben kaldım.


Fazlasıyla karanlık şimdi üstüme çöken bu kadife yorgan, daha da kararamaz dedikçe siyahın en koyu tonlarına bürünüyor. Özeniyor gibi içimdeki lekeye, gün geçtikçe bana yaklaşıyor gece. Güneşe zaten küsmüşüm, bir ay doğacağına olan inancım ise günler, aylar, yıllar önce terk etmiş beni. Belki yukarıda bir yerlerde, çok uzaklarda ama oralarda bir yerde yıldızlar da parlıyordur bu gök yüzüne. Bana ayrılmış olamaz neticede bu karanlık. Ancak bir ben kalmış olabilirim o yıldızları görmeyen, ayın battığına inanmayan bir ben kalmışım.

...

“Ayın battığına inanmazsan, yıldızların parladığını da görmezsin.”


Yorumlar


ukde © 2022

bottom of page