çoktandır tutsak
- mâhî
- 7 Şub 2023
- 3 dakikada okunur
...
Ben çoktandır böyleyim. Etrafı taş duvarlarla örülü derince bir çukurun içinde, gökyüzünü bile göremeden sadece yürüyorum. Başım ürkekçe eğik, ne önümden haberim var ne arkamdan. Geçmişimi görmezden geliyor gibiyim biraz, yaşandı ve bitti. Unutuldu mu? Hayır. Ancak eminim ki dönüp orada olan bitenleri tekrar hatırlamak hiçbir şey katmayacak esasen sakim ruhuma. Oralarda bir yerlerde sürüsüyle hata yaptığım düpedüz aşikâr, gelgelelim şunu da biliyorum ki keşkelerim kurtarmayacak beni. Düne benzer hislerim yarın için de geçerli, ne olup biteceği hakkında hiçbir fikrim yok ve oturup saatlerce kuşkulu belkileri tartmak dimağımın devrik terazilerinde, yine kurtarmayacak beni müstakbel keşkelerden.
O halde aralıksız devingen bir lahzaya mı kaptırmalı kendini? Bunu da başarabildiğim pek söylenemez doğrusu. Geçmişte nerede olduğumu görmezden geliyor, gelecekte nerede olacağımı muhakeme dahi etmiyor, üstüne bir de şu an nerede olduğumun idrakinden kaçıyorum. Etrafıma bakmak zaten işten değil, tutulmuş ihtiyar boynumu hareket ettiremem. Nicedir bulutsuz gözlerim zaten duyarsız pususuna muhitimin, ağır işiten kulaklarım ise iyice sağırlaşmış çürümüş postalların yaygaralarına. Direği yıllar önce yıkılmış burnum yalnızca kokuşmuş yüreklerin pıhtılarını sezebiliyorken pörsümüş tenim hissetmiyor civarımdakilerin ısıran soğukluğunu. Uzunca bir zamandır örtük ağzımda ise salt bir ekşi hâkim, acımtırak bir tat biraz da haşat midemden gelen. Kaç duyusu olabilirse insanın, hepsiyle birden kasvetliyim. İşin nahoş yanı, ben çoktandır böyleyim.
Arkama bakmadan, önümü görmeden, bulunduğum yerden ise bihaber; yürüyorum. Yapabildiğim tek şey bu, buna alıştım. Asırlık bu kadim geleneği bozacak kadar kendime ait değilim yahut cesaret edemiyorum yüzleşmeye kaçtığım gölgelerle. Yürüyorum yürümesine, nereden geldiğimi ya da nereye gideceğimi bilmeden. Ancak şu da kesin ki varacak bir yerim yok, yalnızca daireler halinde sürünüyorum. Hayat düz bir çizgi değil, yalnızca defaatle tekrarlanan bir dönüşümden ibaret. İğrenç insanları takip ediyorum, iğrenç insanlar beni takip ediyor ve böylece dönüp duruyoruz nicedir. Saklıyorum kestiğim kulağımı halkanın iç tarafında, dışarıya bir şey göstermiyorum yaralarımdan. Hissediyorum, bir yerlerde beni izleyen birileri var, mavi üniformalılar. İşte onlara sezdirmekten korkuyorum eksik yanlarımı çünkü bellerinde silahları olmasa da ağızlarını açtıklarında vurulacak korunaksız yalnızlığım. Kirletecekler beni dostça(!) sohbetleriyle, belki sırnaşık cevaplar bekleyecekler kanlı sorularına. Peki ya gözleri? Nasıl da rahat olacak vicdanları nazarlarında bombalarlarken zihnimdeki kaldırımsız sokakları. Çığlık atmaya bile vakitleri olmayacak seksek oynayan çocukların o sokaklarda, beyaz tebeşir izleri kızarırken üzerlerine sıçrayan kan ve gözyaşlarıyla. Bıyık altından delilerken beni mavi üniformalılar, bense hiçbir şey yapamayacağım. Daha da çekilmez bir hal alacak bu kısır yolculuk, şu an aldığı gibi ve korkacağım daha çok, şu an korktuğum gibi. İşin nahoş yanı, ben çoktandır böyleyim.

Sonra bir gün, belki bir gün kaldıracağım kafamı. Önce biraz çıtırdayacak boynumun kireçli eklemleri, olur da kopup yere düşmezse göreceğim her şeyi. Göreceğim ki önümde yürüyenler de benim, arkamdakiler de; takip ettiğim de benim, beni takip eden de. Bütün aşağılar benim ve bütün aşağılıklar, bütün iğrençler benim ve bütün iğrençlikler. Çürümüş kokular da benden geliyor, bütün yaygarayı da ben koparıyorum. Puslanıyor etrafım sözlerimin buğusuyla ve civarımı soğutan da benim sönmüş kalbim. Mide bulandıran küçük bir sineğim. Önümdeki daha genç benden ama o da benim. Arkamdaki daha sabırsız ama o da benim. Koskoca bir devinim içinde binbir halde bulunuyorum, hepsinde de benzersiz bir alçaklıkla. Kendimi kovalıyorum yakalayacakmış gibi ama yakalamak niyetinde olmadan asla, kendim beni kovalıyor aynı şekilde. Kuyruğunu kovalayan köpeklere karşı daha anlayışlıyım artık. İşte bu kadarım, kaldırdım başımı ve gördüm. Daha fazlası değil, kuyruğunu kovalayan bir köpek, kendini yutan bir yılan, başını öne eğen bir adam. Ünlü bir ressamın fırçasından döküldüm belki, belki de ünlü ressamlar beni gördükçe boyadılar en karanlık tuvalleri. Belki ressamın kendisi, belki de resmindeki bir çizgiyim. Belki hepsinden uzak bir yerlerde üç beş kelime sıralamaya çalışan bihaber serserinin tekiyim. Biraz şiirsel belki, belki biraz şiirim. Kelimeler kendi içlerini doldurdukça beni anlatırken, duyguları ellerinden alamam içlerini boşaltsam da harflerimin.
İşin nahoş yanı bunların hiçbirini değiştiremem. Çünkü ben, ben çoktandır böyleyim.
...



Yorumlar