Kendimden Kurtuluş
- eylül
- 22 Kas 2022
- 2 dakikada okunur
Tanıyamıyorum artık kendimi. Dümeni bırakalı çok olmuş akıntıyla sürükleniyorum sadece. Yıllar önce sahnelediğimiz bir oyundan zihnimde kalmış o repliği anımsıyorum bugünlerde “kalabalık yalnızlıklar, yalnız kalabalıklar oluşur. Şehir şehir, ülke ülke...” (Erdoğan, 2003). Ankara da o şehirlerden biri işte; beton yığınları arasında kaybolmuş, şiiri olmayan bir şehir. Nedendir bilinmez kalabalık yalnızlıklara sığınmaya meyilli, kendiyle baş başa kalmaktan çekinen birine dönüştüm hayatımın son çeyreğinde lakin yalnızlığım aşina olduğumuz kimsesiz yalnızlıklardan değil, oldukça kalabalık, oldukça gürültülü. Hatta öylesine gürültülü ki düşüncelerimin sesini dahi duyamıyorum bazen.
Sözlerimin haddini aşmasından ürkerek yazıyorum bu birkaç satırı zira anlatmaya değer bir trajedi yaşamadım. Oldukça herkes gibiyim esasında. Yakın çevremdeki üç beş insan dışında kimsenin tanımadığı bir figüranım sadece. Gece Kuşları’ndaki kurgusal karakterler gibi bir yabancıyım sizin gözlerinizde. Kim bilir kaç kez aynı yolda yan yana yürümüş ama ne siz beni, ne de ben sizi fark etmişimdir. Belki de bu yüzden bütün hayal kırıklıklarım, belki de bu yüzden kendimden kaçışım. Gecenin kendine has karanlığında daha da berraklaşıyor bu düşünceler. İnsanın bütün korkuları, kendine dahi itiraf etmekten çekindiği endişeleri, kimlik çatışmaları, olmak istediği ve olduğu kişi arasındaki uçurum en net o zaman karşısına çıkıyor. Hiç kimse olduğu gerçeğiyle gecenin ıssız saatlerinde yüzleşiyor. İçinde ördüğü duvarlar daha da yükseliyor. Adapte edemediği düşüncelerine zincir vurmak istiyor ama nafile. Beyhude bir çırpınıştan sonra aciz vücudu yarı ölüm haline bırakıyor kendini. Döngü sıfırlanıyor. İsimsiz figüranımız yeniden diriliyor.

Gece Kuşları, isimsiz figüranımızı fark etmiş eşsiz bir sanatçının eseri; anlatılmamış öykülerin, sessiz haykırışların tasviri. Gecenin karanlığından kaçamayan, kendi ördüğü duvarların içinde kapana sıkışmış yalnız insanların hikâyesi. Kendimi arkası dönük takım elbiseli adamın, kırmızı elbiseli düşünceli kadının, hatta tezgâhın arkasındaki yorgun görevlinin yerinde hayal ediyorum. Hepsinin rolünü ustalıkla benimsiyor, itinayla kahvemi yudumluyor yahut sigaramı içiyorum. Mevsimin sonbahar olduğunu varsayıyor, birbirini yok sayan, göz göze gelmekten, gerçek bir etkileşimde bulunmaktan çekinen o dört kişinin arasında bir bağ kurmak için çabalıyorum. Gerçek hayatta yokluğunu çektiğim samimiyeti kurgusal dünyada acemice var etmeye çalışıyorum. Çabalarımın yersiz olduğunu bilerek bu serap ile kendimi bir süre daha oyalıyor, Hopper’ın negatif pigmentlerden oluşan renk paletini daha sıcak tonlar ekleyerek figüranlara isim koyuyorum. Realizm bütün acımasızlığıyla kendini anımsatana kadar bu hayaller içimi ısıtıyor. Oda arkadaşımın içeri girmesinin habercisi olan kapı gıcırtısı içimdeki gürültüyü dindiriyor. Düşüncelerim dağılıyor. Gündelik hayat kaldığı yerden devamediyor. İçimdeki karmaşanın yerini kalabalıkların gürültüsü alıyor. Gerçek dünyada kapana kısılmış bir roman karakteri yahut tiyatro oyuncusu değil yeniden arka plandaki figüranın rolünü benimsiyorum. Hiç kimse olmaya geri dönüyorum.
Kendimle hesaplaşmam yeniden başlıyor. Mevsim yeniden kış oluyor. Kırmızı elbiseli kadın siyahlara bürünüyor. Hopper’ın tasvir ettiği gibi görünmüyor şehrin sokakları. İçeriyi görmeme olanak tanıyan camekân taştan kalın duvarlara dönüşüyor. Başka bir replik zihnimi ziyaret ediyor o sırada “Nedense beni anlasın istedim içinde insan olan duvarlar. Bilmiyorum, belki de ben gerçekten delirdim. ” (Erdoğan, 2003). Neredeyse seksen yıl önce yapılmış bir tablodaki hayali karakterlerden medet umacak kadar yalnızlaştığımı, maskelerin arkasına sığınmaktan yorgun düştüğümü fark ediyorum. Zihnimin karanlık köşelerindeki derin kuyulara düşüyorum. Unutmak için uyuyorum. Her uykuya dalışımda gerçeklik algısını biraz daha yitiriyor, kendimden uzaklaşıyorum.
Kaynakça Erdoğan, Y. (Yöneten). (2003). Bana Bir Şeyhler Oluyor [Tiyatro]. Hopper, E. (1942). Gece Kuşları [Yağlı Boya]. Chicago Sanat Enstitüsü. ABD. Dilara Serçemeli



Yorumlar