top of page

kum kırıkları

  • mâhî
  • 23 Mar 2024
  • 3 dakikada okunur

“Ne bekliyordun ki?” diye sordu adam denize karşı.

 

Ne sorusunu devam ettirecek gücü ne de cevaplayacak cesareti vardı. Yaşayanların yaşam üzerinde bir etkisi olması imkansızdı zira, edilen dualar belki vadedilen bahçelerde bir çiçek açtırabilirdi yahut okunan lanetler belki mezardaki bir ruha acı çektirebilirdi. Hayat ise bütün bu aciz yakarışlardan kayıtsız bir şekilde yaşanmaya devam ederdi. Bu tatsız farkındalıkla ilk yüzleşmesi değildi adamın ancak son olacak gibi gözüküyordu. Çok şey olmak isterken hiçbir şey olmayı becerememiş bir insanın öyküsüne de bu sözlerle noktalanmak yakışırdı.

 

Senelerdir ayakta durmaktan yorulan umudunu dinlendirmek istedi biraz, kumları incitmekten korkarcasına yavaş oturdu sahilin karanlık yarısına.

 

En büyük başarısızlığı iyi bir insan olmaya çalışmaktı. Yaşamının son çırpınışlarına kadar savaşmıştı kalbindeki hiçbir can kırığının kimsenin eline batmaması için, hep kendi bilekleriydi günün sonunda kırmızıya boyanan. Kirpiklerinde hissizlikten bir nebze nem dahi bırakmayan herkesin mutluluktan ağlamalarını dilemişti umursandığını zannettiği hayattan, nefret duygusuyla hiç yüz yüze gelmemişti belki de. Yalnız sonlara doğru kalbindeki kamburu gizlice isyana kalkmış ve mutsuz olmasını dilemişti onu mutsuz eden son kişinin, belki yalnızca biraz olsun pişmanlık yahut mahcubiyet hissetmesini dilemişti yanmış dilini damağına yapıştırarak. Aylar sonra içtiği açık bir çay damağını yaktığında göz göze geldi mutlu ve mağrur bir çift gözle, gözlerini kaçırdı titreyen bacağına doğru. Nefesi tıkandı ve bütün nefsini öksürmeye başladı adam. İyiliği çoktan kaybettiği ciğerlerinde kötülüğü dahi hoşnut edemiyordu. İyi bir insan olmayı becerememiş bir yürek, üstelik kötülüğe de gücü yetmemişti.

 

Otururken bile ağır geldi sırtında taşıdığı gökyüzü, bedenine usul usul batan kumlara uzanmak istedi.

 

Bir kum yığınını avuçladı titreyen dudakları konuşmaktan korkarken. Bir zamanlar sahiller dolusu seveni olduğuna inanırdı. Şimdi ise her bir kum zerresinin teker teker parmaklarının arasından kayışını izliyordu. Avucunu sıkmak istedi önce, kaçmaya çalışan bütün kum parçalarını tutmaya yeltendi yersiz bir çabayla. Her parça daha derin battı tenine ve her batış daha sessiz bir damla döktü adamın gözlerinden. Bırakmadı. Kaybedeceğini bile bile korktu kaybetmekten, öleceğini bile bile yaşadı adam. Avcunu sıktıkça daha çok canı yandı, canı yandıkça daha çok sıktı avcunu. Gitmek için yalvaran hiçbir kum tanesini tutamadı. En nihayetinde adam, avcunu açtı.

 

Eline işlemiş son taneleri de silkeledikten sonra ayağa kalktı.

 

Denizle hoş bir sohbete düşmüş Ay’a uzattı adam kirpiklerini, her zamanki kadar uzaktı. Her zamanki gibi sessizce selam verdi, Ay’ın haberi olmadı. Aralarına girmekten hep korktuğu için kıyıda yakmıştı gövdesini bugüne dek. Yanıklarını ise utandığından değil, yakanın canı sıkılmasın diye saklayıp durmuştu kirli bezlerle. Sessizliğini umursamaz bir gülüşle bozdu adam. Ağladıktan sonra böyle mi olurdu hep? Vücudunun her tarafına sarılı bezleri sökerken daha da şiddetlendi kahkahaları, bu çılgısız sesi bastırmak için koşturan gözyaşları bugün çok başarısızdı. Sahilin tuzlu havasıyla karşılaşan yaraları biraz daha sızladı bedeninden düşen her kirli bezle. Biraz daha güldü adam, biraz daha ağladı.

 

Gece denizinin soğuk merhametine doğru ilerlemeye başladı adam.

 

Bu hayata ait olmayı başaramamıştı. İnsanlar gibi üzülememiş, onlar gibi mutlu olamamıştı. Hangi dala umut niyetiyle tutunsa gürültülü bir çatırtıyla uçuruma yuvarlanmış, hangi masala dalıp uyumaya çalışsa ölmeyi bile beceremediği kabuslarla uyanmıştı. Döktüğü soğuk terler hep ciğerini yakmış, tek bir karıncanın su götürmediği yüreği buz tutup kırılmıştı. İnsanları sevmeyi bir türlü becerememiş, nefret etmeye ise hep kendinden başlamıştı. Ne cennetten kopardığı çiçekleri cehenneme ekebilmiş ne cehennemden topladığı korlarla cenneti yakabilmişti. Dünü hiçbir zaman unutamamış, yarını hiçbir zaman bırakamamış, şu yaşama erdemine bir türlü varamamıştı. Çok şey olmaya çalışan bir adam, hiçbir şey olmayı başaramamıştı.

 

Sonra rüzgâr esti, bir deniz kabuğu üşüdü belki sahilde. Bir yıldız intihar etti gökyüzünde ve bir dilek daha tuttu insanlar sevinerek. Bir ışık daha söndü kimse fark etmeden. Yağmur bugün bir damla eksik yağdı, bir yazarın küllüğünde bir sigara eksik söndü. Adam ilerledikçe bir yarası daha kayboldu gözden. Az bilinen bir şiirin az bilinen bir mısrasını mırıldandı,

 

ree

“…

Şimdi şifa niyetine giriyorum sulara

Mavisine değil denizin

Sade tuzuna

…”

 

Yorumlar


ukde © 2022

bottom of page