top of page

kısır öykü

  • mâhî
  • 19 Kas 2022
  • 4 dakikada okunur

Sonra gece öldü, güneş doğdu ya da sabah oldu. Doğruldu yatağından önce, tecrübeli adımlarla banyoya doğru gitti. Elini yüzünü yıkarken aynaya baktı ve tekrarladı. “Bugün her şey daha farklı olacak.” Yıllardır hazırlanıyordu bu güne ve aslında hayatında yapabileceği en köklü değişikliğe. Baştan yazacaktı öyküsünü. Daha kısa belki, belki daha uzun. Baştan. Her öykü özünde tek bir cümle için yazılır, önü ve arkası paragraflarla donatılırdı. Rahattı şimdi, zaten her tümlecini belirlemişti cümlesinin. Mekân, zaman, neden ve nasıl hazırdı. Geriye yalnızca yüklemle oynamak kalmıştı biraz, biraz değiştirmek kipi. Gelecek zaman çok şey vadetmişti hep, sıra aynı cümleyi geçmiş zamanla kurabilmekteydi. Tekrar baktı aynaya, yansıyan gözlerinde gördü bu sefer ve emin oldu yapabileceğinden. Dilindeki düğümlerin çözüldüğünü gördü bugün. Hatırı sayılır bir zamandır kurduğu cümlesini daha anlamlı söyleyebileceğinden emindi şimdi. Emindi bazı şeyleri kökten değiştirebileceğinden. Emin olmak yetmezdi.


Emin olmak yetmedi. Hiçbir öykü özcümlesiyle -o, öykülerini yazdıran cümlelere “özcümle” derdi- başlamazdı. Önce hazırlaması gerektiğini düşündü okuru o cümleye, uzun ve sanatlı paragraflarla donatmalıydı cümlenin gerisini. En büyük sanat ölmekti, ölüm gerekti. Anlamlıydı sanatı bugüne kadar ve bugünden sonra da anlamlı olsun isterdi. Anlamsız her yaşamın anlamlı ölümü mutluykendi, mutluluk gerekti. Emindi şimdi ilk paragrafından, öyküsüne mutlu bir ölümle başlamak gerekti.


Hazırlanırken, en güzel gününe hazırlanır gibiydi. Her şeyi değiştireceği gündü bugün, farklılıklara parfümüyle başladı. Babasının yurtdışından hediye getirdiği ama kıyamadığından bir kere bile sıkmadığı parfümünden sıktı. Daha önce hiç kullanmadığına emindi ama parfüm yarılanmış gibiydi, umursamadı. En güzel kıyafetlerinden hiç giyilmemiş olanları seçti, giyindi. Daha önce hiç giyinmediğine emindi ama kırıl kırıştı hepsi, umursamadı. Sonra yatağın altına eğildi, dedesinin beylik tabancasını taktı beline. Daha ağır anımsıyordu bu silahı, şimdilerde biraz boş gibiydi. Kullanılmış gibiydi, umursamadı. Hazırlandıktan sonra mutfağa gitti kahvaltısını yapmaya, pek kahvaltı yapmazdı. Masayı donatırken bir yandan da gittiği bir iş seyahatinde aldığı ama bitmesinden korkup hiç içmediği kahvesini çıkardı rafın en gerisinden. Kavanozdaki kahve bir hayli azalmıştı, umursamadı. Hızlı yudumlarla içtiği kahvesini bitirip kahvaltısını yarım da olsa ettikten sonra ne yapacağını bilen adımlarını yöneltti babasının evine, arabasına binmedi bu sefer. Haliyle bir miktar gecikmişti ama takmadı pek, babası da bu saatlerde anca uyanırdı zaten. Kapısını çaldı varınca, açan olmadı. Babasının yatalak olduğunu hatırlayınca elini arka cebine attı ve anahtarı çıkardı kapıyı açmak için. Pek uğramazdı babasına, bu yüzden de unuturdu hep hastalığını. Ziyaretlerinin seyrekliğine rağmen kilit pek aşınmış ve çizilmiş duruyordu, umursamadı. Oturdu babasının başucuna ve adamın yüzünü kapatan yastığı kaldırdı bir kenara. Henüz uyanmamıştı. Çıkardı telefonunu ve kendinin nefret ettiği ama babasının en sevdiği türkülerden birini açtı. Sık dinlenilenlerde olması biraz şaşırttı onu ilk başlarda. Eve hâkim çürümüş et kokusuna daldı sonra, umursamadı. Türkünün mırıltısıyla uyum içerisinde saçlarını okşadı babasının. Pek soğuktu teni. Pek tepkisiz ve pek ölü gibiydi aslında. Ölülerin her zaman yaşayanlardan daha mutlu olduğuna inanırdı, mutlu gibiydi babası. Sevindi. Pek sevmezdi onu ama nefret de etmezmiş gibi öptü soğuk soğuk yanağından son defa, mutluluğunu hissetti dudaklarında. Tam istediği gibi babası da mutlu olduğuna göre ilk paragrafını noktalamanın vakti gelmişti şimdi. Kenara koyduğu yastığı aldı eline. Noktayı koydu.


Yetmezdi. Aşk isterdi her öykü ve aşkla beraber ayrılık gerekti. Aşk aradı babasının evinden çıktıktan sonra, yorgun adımları deniz kenarında rastgele bir restorana doğru ilerledi. “Hoş geldiniz” diyen garsona gülümsedikten sonra boş bulduğu masalardan birine oturup menüsünü incelemeye başladı. Gözleri âşık bir çift arıyordu aşklarından edecek, bugünün menüsü pek dardı. Cam kenarında oturan el ele tutuşmuş birileri dikkatini çekti sonra. Gözüne kestirdiği bu çiftin aşklarını mahvetmek, belki de daha değerli kılmak için soğukkanlılıkla kalktı ayağa. Seyrekleşmiş adımları ne yapacaklarının bilincindelerdi, antrenmanlı gibi biraz. Yeteri kadar yaklaştıktan sonra çıkardı tabancasını, soğuk namlusunu çocuğun şakaklarına değdirdi. “Ne olursa olsun sever misin bu çocuğu?” diye sordu kıza, kız olumlu anlamda salladı başını. Korkuyu gördü gözlerinde. Çocuk kendi için korkuyor, kız çocuk için. Çaresizliklerini daha derin hissetmek için biraz daha özelleştirdi sorusunu, “Ölü olsa bile onu sevmeye devam eder misin?” “Ederim!” Kızın titrek sesiyle körüklendi gözlerindeki korku, daha da parladı. Masalarına yaklaşırken sevgili olduklarından bile emin değildi ama şimdi kızın âşık olduğunu biliyordu içten içe. Belki de yalnızca birkaç kelimesine bir titrek sesine kanmıştı, aşk yoktu ve yalanlar vardı. En çok yalan aşklarda vardı. Aşklar en çok yalandı. Kızı bu yalanlardan ve aşkını ikinci bir kişiyle paylaşma zahmetinden kurtaracağını düşününce rahatladı. Aşk tek kişilikti, ayrılık hiç kişilik. Zaten tek kişiyle pek kalabalıklaştırdığı öyküsüne fazladan karakter sokmadan saf ayrılık ekleyebileceği için mutluydu şimdi. İkinci paragraf da çok güzel gelişmişti. Noktayı koydu.


ree

Yetti. Ölümle başlamıştı öyküsüne ve mutlulukla. Aşk getirdi sonra, ayrılık ve sezdirilmiş biraz özlem. Edebiyata yakışan her duygudan serpmiş ve özcümlesine hazırlamıştı kendini şimdi. Ne kadar güzel bir öykü yazdığını söyleyip durdu kendine bıkkın adımlarını yarım bırakılmış bir inşaata sürüklerken. Hava kararmıştı biraz da soğuk gibi, biraz da soğutur gibi. Sıvasız duvarların arasında merdivenleri üçer üçer tırmanırken tekrar gözden geçirdi öyküsünü. Ne kadar da tepkisizdi bugün babası? Ne kadar da tepkisizdi o restorandakiler? “Herkesin içinde bir şeyler ölmüş aslında,” diye geçirdi içinden, herkes ayrı kendinden ve herkes özlüyor kendini.” Kamu spotları vermeye başlamıştı şimdi içindeki kalabalık toplumlara ve biraz da karşısındaki boşluğa doğru. Merdivende iyice yükselip yükselmeyi bitirememiş binanın en tepesine çıktığında fark etti aslında öyküsünün ne kadar da gereksiz olduğunu. Bugün öyküsü için yaptıklarının hiçbirini yapmasa bile sadece yolda yürüyen insanları anlatarak bile yazabilirdi bu ölümü ve bu ayrılığı. Üzüldü önce biraz, sonra umursamadı. Yarım bırakılmışların üzerinden atlamak için son bir nefes aldı. Bugün her şeyi değiştireceği gündü. Kapattı gözlerini, şimdi gece doğdu.

Sonra gece öldü, güneş doğdu ya da sabah oldu. Doğruldu yatağından önce, tecrübeli adımlarla banyoya doğru gitti. Elini yüzünü yıkarken aynaya baktı ve tekrarladı. “Bugün her şey daha farklı olacak.”

...

Yorumlar


ukde © 2022

bottom of page