top of page

masal anlatmayı annemden öğrendim

  • mâhî
  • 20 Ara 2022
  • 2 dakikada okunur

...

Özüme baktığımda pek ilgi çekici bir insan olmadım zaten hiçbir zaman, ilgi çekici birkaç istisna yanımı ise insanlara anlatmak külfetine girmeyi gözüm almadı. Sıradanlığımla bilindim, hatta çoğu zaman bilinmek zahmetine bile girmedim. Öyle bir hal aldı ki bu sıradanlığım, bir süre sonra fazlaca azınlıktaki birkaç pürüzümü de zımparaladım dümdüz ve dikkat çekmeyen bir hayat için.


Sonraları fark ettim içimdeki yoğun ve dindiremediğim ilgi isteğini. Bu sıradanlık ağır gelmeye başlamıştı sırtıma ve zamanla çirkin, utanmaz bir kambur selamlamaya başlamıştı beni aynanın karşısında. Hislerim değersiz, anılarım değersiz, ben değersizdim. Yaşadığım hiçbir şey en güzel ya da en kötü olamıyordu. Hiç kimseyi en çok ben sevemiyor, hiç kimseden en çok ben nefret edemiyordum. Korkudan ilk benim ses tellerim kopmalıydı oysa, soğukta titremeye ilk veya son başlayan ben olmalıydım. Ortalarda yaşadığım bu sapa hayat sandığım kadar güvenli değildi ve bu asılsız fark edilme arzum uçlara itmeye çalışıyordu beni. Fark edilme arzusu, uzaktan göz kırpan uçurumlar ve kendime ilgi çekici gelmeme tehlikesi… Çevremde iyi kötü hayatlarına devam eden insancıklar tarafından değil, bizzat kendim ve kendi benliğim tarafından fark edilme isteğiydi bu. Farkına varılma, daha doğrusu farkıma varma isteği. Benden habersiz atan kalplerin değil bizzat kendi kanlı canlı kalbimin ilgisi lazımdı bana. Kendime yaranmalıydım, nasıl?


“Beni tehlikeden ve korkudan uzaklaştıran gücünü fark ettiğim

irili ufaklı yalanlara sığınmak, canımın istediğini yapma yolunda

bir fırsat gibi görünmüştü.”


ree

Böyle başladı benim yazma hikayem de, yalan söyleyerek. Anlatacak güzel hikâyeleri olmayan insanlar güzel hikâye uydururlardı, tıpkı annem gibi. Masal bilmezdi kendisi ama beni uyuturken ayaklarında sallayarak, hep bir masal anlatabilirdi bana -hatırlıyorum. Çok sevdiğim masalları tekrar dinlemek istediğimde ise her şeyi sil baştan yazar, bambaşka bir dünya yaratırdı saniyeler içinde. Bir gariplik olduğunu sezerdim o zamanlarda, hiç sormadım ne olduğunu. Ben de ondan öğrendim işte yazmayı ve yalan evini barkını topladı taşındı dilime. Anneden kalma misafirim ev sahibi olmaya başladı bedenimde zamanla, kendisiyle de pek iyi anlaştık doğrusu.



“Kanımca, yazar olmak tıpkı bir komutan olmak gibidir.

İkisi de ölümle oynaşarak ömür tüketirler. Yalnızca farklı şekillerde.

Nasıl ki bir komutan tüm dünyevi hazlara karşı duyduğu arzulara set çekmeden

savaş meydanında başarılı olamazsa, bir yazar,

ruhunu yalnızlıkla terbiye etmeden

dev yapıtlar ortaya koyamazdı.”


Yalanlarla yaşayabildiğini öğrendikten sonra insan, bir daha tatsız gerçeklere ihtiyaç duymuyor sanırım. Kendi yalanlarımla ilerletince muhabbetimi, başka gerçeklerden uzaklaştım ben de. Annem de mi böyle yapmıştı yoksa? Nice taburları dize getiren annem de mi yalnızdı o masalları yazarken? Zira ben, yalnızdım. Yalnızlığımın savaşmak gibi bir anlamı vardı. Kendimce değerli bir gazi, kendimce saygı gösterilesi bir kahramandım. Kendi kahramanım. Ne büyük meziyet! Kendi yarattığım dünyalarda kendi yarattığım canavarlarla savaşıyordum. Kendi yarattığı binlerce sorunun birkaçını çözen bir kahramandım. Kendi dünyamdaki herkes de bunu böyle biliyordu, ben öyle istiyordum. Dışarıdaki tehlikeden uzak, güvende bir ordunun başındaydım.


Böyle başladı işte her şey, yalnızca kendi ilgimi çekme çabası. Kendi filmini defaatle izleyen bir yönetmen biraz, kendi şiirini dandik gazetelere gönderip her gün yayınlamışlar mı merakıyla o gazetelere para yatıran başarısız bir şair. Hikâyesi olmadığı için masal yazan yalnız bir kadın, tek derdi kendi ilgisi olan bencil bir adam. Sanıyorum ki annem de böyleydi, ben masal anlatmayı annemden öğrendim.

...

Yorumlar


ukde © 2022

bottom of page