son gün hikâyesi
- mâhî
- 16 Kas 2022
- 2 dakikada okunur

“Çünkü adam, kendisinden artakalan şeyi,
o içi boş kabuğu fırlatıp atmadan önce paramparça olmuştu zaten.
İçinde ne var ne yoksa çekip almış,
sonra da boş kabuğu pencereden fırlatmıştı.”
Okuduğum son kitapta bahsediyordu böyle bir intihardan. Boş bir kabuktan ne kadar fazlam olduğunu düşündüm bugüne kadar, bu güne kadar. Bugün özel bir gün şayet, hiçbir özelliği olmayan yirmi yıllık günlerimin sonuncusu bugün.
Ömrümün yarısından çoğunu ölüm düşüncesinden korkarak, kalan kısmını da kendi intiharımı planlayarak ve mektubuma yazacağım cümleleri zihnimin kuytu köşelerine not ederek geçirdim. Değersizliğimin altın çağına geldim, değersizliğimin mutlak farkındalığına vardığım o ana. Ölümün fazla abartıldığı kanaatindeyim şimdi, bir yaşamı sonlandırmak o yaşam için zor olan şeylerin sonuncusu olmalı. Pek tabii zor olduğu fikrindeyim hala, atan bir kalbin bastırılmasının yahut hareket eden son damlanın da çaresizce akmayı bırakmasının. Ancak bastırılmış bir ömre devam etmenin ve her saniye kirli bir ruhu besleyen damlaların akmayı sürdürmesinin daha zor olduğu da gün gibi ortada. Diyorum ya o yüzden; ölüm kolay değil, zorların en külfetsizi.
Ölmeden önce düşünüyor yine de insan geride bırakacaklarını, düşünmeli. Çünkü ölene değil, ölünün arkasından yas biriktirene zor olmalı ölüm. Siyahlara bulanıp üstünde isim bile yazmayan bir tahta parçasının başında ağlayan bir anneye, ağlamayı bile beceremeyip tüm sızısıyla ayakta duran yürekli bir babaya, ölümünü kabul etmeyip deliren edalı bir yârene zor olmalı. Dalaşla savaşın farkını öğrettiğin kardeşe, tüm çamurlara seninle bulanıp kanlı koyunları arka bahçesine gömdüğün yârana zor olmalı. Önce onların gönlünü hoş etmeli ölümün, en azından ölürken bencilliğini bırakıp onların keyfini ilk sıraya koymalı insan. Kendini öldürmeden önce ahbabının hüznünü öldürmeli. Sanırım bu yargıya göre ölmeden önce kıyacağım pek de müstakbel yas yok. Şimdi kendi ölümümü hazırlayabilirim.
Herkes mutlu bir ölümü hak eder klişesinde her ölümün mutluluk getireceği detayını fark ettim bir süre önce. Ölmeden önce mutlu olmayı beklememe gerek yok artık, esasen ölümüm ziyadesiyle getirecek bana mutluluğu. Tek yapmam gereken içi boş bir kabuk haline gelene kadar boşaltmak kendimi, süzmek içimdeki bütün hissiyatı ve değerleri. Sevgiyi fırlatıp atmak önce camdan, sonra nefreti. Korkuyu çıkarmam gerek içimden ve bütün cesaretimi de bırakmalıyım körpe çocukların sığındığı kimsesiz kaldırımların başına. Bütün anılarımdan kurtulmalıyım tıpkı dandik kilidi olan tüylü bir günlüğü çöp tenekesinde tüten ateşe atar gibi. Yahut bir diğer ihtimal, daha zor da olsa, yalnızca kabul etmeliyim boş bir kabuktan fazlası olmadığımı ve dolu sandığım ruhumun yalnızca koca yalanlarla şişirilmiş bir usturmaça olduğunu. Kabul ettim, bütün hazırlıklar tamam.
Tabii mutlu bir ölümü hak edip etmediğini düşünmeden önce ölümü yahut yalnızca mutluluğu hak edip etmediğini tartmalı insan dengesi bozuk terazilerinde kalbinin. Bir dirhemlik bir haklılık bile görse kendinde, ölüme koşmalı dört nala. Ne hikmettir ki ben, çok uzun bir süre sonra fark ettim ki, ölümü geçtim yalnızca mutlu olmayı bile hak etmiyorum. İntihar mektubu yazsam yüzüme tükürecek mürekkebim, “Sana, ölmeyi hak ettiğini düşündüren nedir?” Mektup kağıdımın çıktığı ağaç küfürler savuracak, “Sana bitirecek kadar önemli bir hayatın olduğunu düşündüren nedir?” Aynada korkak baktığım gözler hesap soracak sonrasında, “Sana bu kadar değerli olduğunu hissettiren nedir?”
Dedim ya, bugün özel bir gün. Bugün ölmeyi düşündüğüm önemsiz günlerimin sonuncusu, bugün ölmeyi bile hak etmediğimi anladığım gün.
“Her şeyin canı cehenneme! Vasiyetim bundan ibaret!”



Yorumlar