Uçmak İstiyorum
- gümrah
- 28 Şub 2023
- 2 dakikada okunur
Kimsesizlerden oluşan kuru bir topluluk parçasında birey olmak için attığımız adımların getirdiği uçurumun kenarındayız, hepimiz. Kimilerinin ayaklarını aşağı sallandırırken geçmişi gözler önünde film şeridi, kimilerinin ise arkası uçuruma dönük ve dünyevi hazlar eşliğinde bilinçleri ile uçurumun varlığını bastırmakta. Uçurum gününü beklemekteyken hangisinin doğru olanı yaptığının bir önemi yok. Basit hesaplarımız arasında yaptığımız işlem hatalarının, aslında her anın ne kadar kıymetli olduğunun ve zaman akıp giderken avuçlarımız arasından tekrar uzanmanın ne kadar zor olduğuna kör kaldığımızın bile farkında değiliz. Nedir bir insanın kendisini keşfetmesine yardımcı olan şey; saçları arasında süzülen şefkat dolu annesinin eli mi, her çabasında havada kapmak için beklediği babasının iki dudak arasından çıkacak söz dizimi mi, yaşının önemsiz olduğu zamanlarda büyüttüğü kadınlar mı, çaresizliğin damarlarında akmasına sebep olan sıkıntıları mı? Nedir bu insanların var olmak, "Ben buradayım" diyebilmek için kendilerine biçtikleri kaftanlar veya ne içindir? Bütün her şey bir uçurum kenarında kabul etmek veya reddetmek için mi? Başka bir anlam olmalı, başka bir neden olmalı. Güneşin her gün umutla doğmasının, yıldızların kusursuz yan yana gelişlerinin başka bir nedeni olmalı. Cesurca ayağa kalkıp isyan etmemizin ardından dünyanın attığı alaycı gülüş karşısında oturmaktan başka bir çaremiz yok. Hayatın hep bu olumsuzlukları karşısında bize öğrettiği yegâne şeyi de es geçmemek lazım, ‘kabullenmeyi öğrenmek’. Ve hiç beklemediği anda bize kendisini, iyisiyle kötüsüyle, hissettirdiğini bilirsek belki bir nebze hazırlıklı olup da tutabiliriz gözyaşlarımızı yere düşmeden. Bütün duyguların önemini yitirmesiyle sadece dışarıdan bir göz olarak kalacak ve istemediğimiz taşıtlarla, bilmediğimiz diyarlarda çürümek için yaşayacağız.

Korkular arasında atılan adımların getirdiği sehpa, üzerinde kalınca bir ip… Yaşanmışlıklar, nefes alış verişler. Kaçmaktan yorgun düşmüş ayakların son gücünü harcayacağı sehpanın ayakları ne kadar sağlam olabilir ki? Bir yığın hayat arasında tek bir göz bebeği için kopan feryatların sonu gelmez haykırışları. Herkese yetmeye çalışıp kendine uzanmayan ellerin kirlerini temizlemek için çabalayan ama çamura bulanan bir adam çıkacak birazdan bu sehpaya. Tek göz odasında, üstünde birden fazla sigara izi olan koltukta otururken hangi düşünce bu kadar kesin bir sonuca varmasını sağlamış olabilir? Yıllar önce her gece yarısı izlediği yıldızlar mı, iyi olmadığını bas bas bağıran göz altlarını "Ama yorgunum" diye geçiştirmekten gocunmayan dudakları mı, bir kere olsun sırtında hissedemediği ‘hadi yaparsın’ sözcüklerinden ibaret eller mi..? Saymakla bitmeyecek nedenler arasında hangi düşüncesi koltuktan kalkmasını sağlatabilir bir insana? Hayatındaki bütün kararlar karşısında titreyen elleri, ilk defa ellerine batan kıymıklara rağmen tereddütsüz yaklaşmıştı bu iplere -tıpkı zamanında yıldızlara yaklaştığı gibi. Bu düşüncenin ardından ufak bir tebessüm etti noktasını koyarken ve daha sıkı sarıldı ipe. Bitirmek demek ki böyle hissettiriyordu; anlamsız bir rahatlık, neden verildiği dahi bilinmeyen bir kararın yönlendirdiği emin hareketler… Bir kahvaltı daha yapamayacak olmasının hüznü içindeydi fakat artık ne gözlerini kaçırmaya ne kaçmaya gerek kalmıştı. Karşısında asılı duran fotoğrafa bakarken içinden geçirdi, “Bazı fotoğraflar sonrasında özlem gidermek için değil, özlemeyi unutmamak için çekilir.” Ansızın çalan kapı sesiyle beraber koltuğunda yarım kalan birasını yudumlayabilir veya ertesi sabah kendisine harika bir kahvaltı hazırlayabilirdi ama o uçmayı tercih etti…
Uçurum dibi karanlık olur, üzülme, yıldızları daha net izleyebilirsin böylece.



Yorumlar