Vaveyla
- Tarık Çimen
- 4 Ara 2022
- 2 dakikada okunur
Dağılıyor sevinçlerimiz, kavgalarımız, telaşlarımız…
Birer ikişer, yavaş yavaş…
Ben de ufalanıp dağılacağım gökyüzünde ona yazdığım mektupların cılız sesli yırtık parçaları gibi… Öyle ki, ruhumun zerreleri birbirine değmeden uçuşacak önümüzde uzanan karanlık koridorlarda. Hatta öylesine ufalanacak ki hatıralar, yağmurların dahi üstüne çıkacak kelimelerim. Kimse kulak kabartıp da dinleyemeyecek beni. Kaldırım taşlarını titretip çatlatan gözyaşları bile üşütemeyecek içimi bu kez. Islak kirpiklerinin altına gizlediği bakışları susturamayacak çığlığımı. Ben konuşacağım, Zümrüt susacak. Bugünü, geçmişin sallanan kısık ışığıyla sorgulayacağım.
Yalnızlığın ve gecenin aynı anda başlayıp aynı anda bitmesini özlüyorum.
Çocuk değilim artık nitekim. Kavuştum sonunda yalnızlığa. Özlememem gerekiyor yalnızlığı. Dinlememem gerekiyor geçmişin kırık mızrabından çıkan bozuk ezgileri. Eksildim artık zira. Ben de yaşımdan yorgun, ben de yaşımdan telaşlıyım bugünlerde. Zümrüt’ün gözlerinde biriktirdiğim hırslarımı topladım kavgalarım yerine. İlk defa, zamanın bu denli hızlı akıp gitmesinden endişeleniyorum. Bir gün benim de omuzlarda taşınacak olmamdan, tozlu bir camın arkasından eski bir fotoğraf gibi yaşamın en güzel sahnelerini selamlayacak olmamdan korkuyorum.
Birkaç sene önce, on beş yılını henüz yeni doldurmuş bir et parçası olmanın şımarık tecrübesizliği içinde boğuşup dururken tek başıma buldum kendimi. Zihnim kapkara satırlarla doldu. Yanaklarımı sıyıran hafif esintisiyle tanıtmıştı kendini hayat. Penceremin birden çarpmasıyla anladım saf kederin ne demek olduğunu. Kapıların yüzüme kapanmasıyla anladım özgürlüğü. Çığlık atamamanın ağırlığını yeni hissettim sırtımda. Gözyaşlarımı en derinlerdeki mahzenlere kapatmayı yeni öğrendim. Neticede yirmi yaşında eskimiş bir ihtiyarım. Öncesinde hep telaşlıydım, hep kavgalıydım. Artık elimde ne biriktirdiğim kavgalarım var ne de ılık telaşlarım.
Madem yıllandık, bu kez öyle alelâde bir yere kurmasın sofrayı Abbas. Bulabildiği en kuytu köşeye bıraksın masayı. Mavi, yeşil, siyah… Gecenin tüm alçak renkleri bir arada olsun. Onlar da konuşsunlar. Anlatsınlar dertlerini sırayla. Konuşalım bu gece. Ne var ne yok anlatalım birbirimize. Süleyman Efendi’den, Lavinia’dan konuşalım. Konuşunca geri gelmeyecek eski yalnızlıklarımız, biliyorum. Fakat en azından konuştukça aydınlatabiliriz geceyi. Konuştukça anımsadıklarımızın yanında kim bilir belki de unuturuz tümden yalnızlık denen ifritin varlığını.
Sıcacık bir temmuz akşamı, ıhlamur kokulu sokakları adımlamak gibiymiş geçmişin terkedilmiş virane koridorlarındaki rutubeti solumak. Derin bir nefes alıp özlem şiirlerinin dizeleri arasına sıkıştırmak gibiymiş kendini. Var olabilecek en huzurlu esaret altında yaşarken, Zümrüt’ün varlığına zarif bir hüzün adamak gibiymiş. Kısaca, asaletinde boğulmak gibiymiş sevgisizliğin ve nefretin. Ne zaman bu iki düşmanın çarpışmasından korkacak olsam, babamın işaret parmağından tutup yürümeyi öğrendiğim günlerin ardına saklanıyorum. İçi boş bir ceviz gibi asılıp kalan güneşe bakıp cumadan cumaya çocuk olabildiğim günleri düşünüyorum sade bir tebessümle. Yine de o sokaklardaki evlerden sızan ışık altında yazmak istiyorum en büyük korkularımı. Yine de o rutubetin içinde beklemek istiyorum adres yazmadığım mektuplara gelecek cevapları.

Umudun açtığı ince yaraların arasında dolaşmak varken hatıraların yıkılmaz duvarları ardına sığınan insanların acizliğini tutuyor parmaklarım. Beklemek gibi ağır bir eylemin altında denizleri selamlamak gibi geçmişin özlemiyle kurduğum düşler de sahte gelmeye başlıyor iyiden iyiye. Tüm düşlerimden vazgeçiyorum artık. Yetersiz kalıyor cesaretim. Meydan okuyamıyorum bugüne ve yarına. Tozlu çekmecelerde yatıp, albüm kapaklarını örtüyorum üstüme. Mağlup oluyorum tarihin açtığı duraksız savaşlarda. Dargın değilim kimseye. Ne Zümrüt’e ne de apansız gelen akşama. Gururumun kanlı maskesini çıkarıp af dilemek istiyorum hatta Zümrüt’ten. Bağışlanmamı dilemek istiyorum akşam vakti arkasını dönüp uzaklara giden güneşten. Bileklerimden avuçlarıma koşan sıcaklığın hevesiyle yıldızların altına bir sepet tutup başımı dahi kaldırmadan dilenmek istiyorum anılarımı zihnimden.
Kalk Abbas! Al getir o eski Zümrüt’ü sonbahar tepelerinden…
“Yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan.”



Yorumlar