çok tanrılı savaş
- mâhî
- 26 Oca 2023
- 2 dakikada okunur
...
Duvarlarla göz göze gelmeyi bırakalı uzun zaman oldu, duvardakilere dikkat etmeyi de yıllar önce bıraktım. Nicedir kendi halinde asılı duran bir tablo çekti dikkatimi daha yeni, Yakup’un Melekle Güreşi. Kocaman bir tablo duvarın tam ortasında, bana bir şeyler anlatmak için ağzını açmış ama ben kendi sessizliğimden onu duymamışım bir türlü. Karanlığım susturmuş karanlığını, belki daha önce göz göze bile gelmemişiz hiç. Onu oraya asarken bile hiçbir şey hissetmemişim hatta, astığımı bile hatırlamıyorum neticede. Kendine dikkat etmeyen insanların duvarlarına dikkat etmesini kim bekleyebilir ki?

Duvarda asılı cebelleşenin kendim olduğunu fark edince başladı ama bir dikkat hali üzerimde. Gözlerindeki karanlık zamanla etrafına saçılmış kör bir adamdan daha çok neye benzeyebilirdim ki değil mi? Tıpkı Yakup gibi ben de içimden sızdırmışım bütün kasvetimi, etrafımı sarıp sarmalamış beni hiçliğin ortasında. Belki cennet olarak yaratılmış bir çayırı harp meydanına çevirirken bir an bile içim sızlamamış, bütünce bir kederi atfetmişim menzilimdeki her şeye. Güneş çekilmiş göğümden, birkaç huzme ışık veren sönük ateşlerim kalmış yalnızca etrafımda. Ezilmiş çimenlerin kanı boyamış ayaklarımı ivesi rengine. İs rengi gökyüzü ciğerlerimi kirletmiş ve duman çekip duman vermişim nefeslerimde. Ben oğulum kaybetmişim ve daha sonra öyle bir yere çevirmişim ki bütün dünyayı -bütün dünyamı- bir daha hiç kimse aradığı bir şeyi bulamamış.
Aradıklarını bulamayanlar teker teker terk etmişler diyarımı. Düşmanlarımla başlamış büyükçe bir göç içimde, savaşmaya değer bulmamışlar beni. Dostlarım çekilmiş daha sonra civarımdan, sevmeye layık görmemişler beni. Meleklerim de çekinmemişler üstelik terk etmekten, yakıp yıktığım yollara sokmak için daha fazla uğraşmamışlar beni. Şeytanlarım bile yanımda kalmak istememiş ve korkup kaçmışlar benimkinden kendi cehennemlerine, hiçbir günah daha fazla kirletemez beni. En sonunda ise hiç kimse kalmamış yanımda kendimden başka, bir de aptal bir melek tabii. Her hikâyede yok mudur böylesi? Güller dermeye çalışır korların içerisinde, umudu gizler ellerindeki yanık izlerini. Dikenlerin sözünü bile etmez hiç duymasa bile goncaların taze kokusunu, sonunda fark etmediği yaralarından sızarak karışır yokluğa. Savaşır var gücüyle seni çıkarmak için kendi kazdığın çukurlardan, fazla güvenir kendi kanatlarına ve seni de uçurabileceği yanılgısıyla çabalar sürekli. Oysa ben bir an olsun terk etme düşüncesine su vermedim bu kimsesiz diyarları, bir dakika bile kendi pisliğimin kokusu tırmalamadı burnumu. Bu yüzden de göremiyorum savaşmaya değecek ne var ortada. Ama ahmaklık değil mi işte, bazen melekler savaşmaktan vazgeçmiyorlar!
Ancak şöyle de bir durum var ki; ben uzun zaman sonra göz göze geldiysem şayet o melekle duvarda yılardır hiç fark etmediğim bir tabloda, yenilgi pek uzak olamaz. Arkaya doğru eğilen omurgam da bunun habercisi olmalı, uyuşmaya başlayıp karıncalanan bacaklarım da. Hislerini kaybetmiş kollarım daha fazla işe yarar kan alamıyor ve ciğerlerim yetemiyorsa temizlemeye kalbimdeki kirliliği, bu sefer bu basmakalıp hikâyelerin sonu farklı olacak demektir. Hele bir de karşımda hâlâ bembeyaz parıldıyorsa kanatları bu budala meleğin, bu sefer akıntıya karşı savrulan kürekler benimkiler olabilir.
Benim arzularımın hiçbir zaman yön verici olmadığını düşünürsek pek de mantıksız gelmiyor ilahi bir kudretin yine müdahil olması bu şahsi batkıma. Her ne kadar ben ziyadesiyle tatmin de olsam bu nefsi hüsranımdan, birilerini rahatsız ettiği sürece yine yaşatmayacaklar bana elemimin yoğun hazzını. Evet yeniliyorum her seferinde, çünkü ilk yenilgim tanrıya karşı kaybetmek oldu öz benliğimi. Daha sonrasında ise başladı bütün hikâyem, herkesin kendini tanrı zannetmesiyle.
...



Yorumlar